(a) birisiyle görüşmek.
I'll get onto the director and see if he can help. (b) hilesini/foyasını
meydana çıkarmak.
He tricked the people for years until the police got onto him. (c) seçilmek, atanmak.
My friend got onto the City Council. (d) işi/konuyu ele almak, (işe/müzakereye) başlamak.
Let's get onto our subject. (e) binmek.
I got onto the plane at Rome.
biriyle bağlantı kurmak
Verb
(telefon) kendini birine bağlatmak
Verb
sonunda birinin çevirdiği dolabı sezmek
Verb
geçinilmesi güç bir kişi olmak
Verb
geçinilmesi kolay olmak
Verb
kalabalığı ilerletmek
Verb
kibirlenmek, böbürlenmek, başkalarına tepeden bakmak, kibirinden yanına yaklaşılamamak, “alçak dağları ben yarattım” demek.